Dark Side of the Moon
1973 yılının Mart ayında Pink Floyd'un sekizinci albümü müzik dükkanlarında yerini alır. Siyah kapağın üzerinde ışığın yansımasını gösteren bir prizma vardır sadece, o kadar. Led Zeppelin'in 1971 yılında IV albümünde yaptığı numara gibi kapakta grup/parçalar ile ilgili hiçbir ibare yoktur. İğnenin plağa değmesi ile dünya var oldukça devam edecek bir fenomen başlar o da Dark Side Of The Moon'dur.
90'lı yılların ortalarında Rock Kazanı diye bir dergi çıkardı yarı tabloid ebadında, bizim de müziği yeni yeni tanımaya başladığımız ortaokul dönemlerimize denk gelir. CD'yi rica minnet yurt dışına gidenlerden dilenir, kapağı fotoğraf filmine basılmış (ve inadımıza asla düzgün katlanmayan) kopya ve paramız yettiğinde alabildiğimiz orjinal kasetler ile gözümüzü açtığımız dönemlerdir aşağı yukarı ve yanılmıyorsam ilk kez o dergi sayesinde DSOTM'den haberim olur. 20'nci yılı anısına yazılmış kısa bir yazıdır aslında ama keşfetmenin merağı/heyecanı ve memleketteki yokluk içerisinde kutsal kasemiz olur bu albüm ta ki yıllar sonra Ankara'da Bulgar kopya CD furyasında bulup bir kendime bir de kadim dostum Levent'e alana kadar.
90'lı yılların ortalarında Rock Kazanı diye bir dergi çıkardı yarı tabloid ebadında, bizim de müziği yeni yeni tanımaya başladığımız ortaokul dönemlerimize denk gelir. CD'yi rica minnet yurt dışına gidenlerden dilenir, kapağı fotoğraf filmine basılmış (ve inadımıza asla düzgün katlanmayan) kopya ve paramız yettiğinde alabildiğimiz orjinal kasetler ile gözümüzü açtığımız dönemlerdir aşağı yukarı ve yanılmıyorsam ilk kez o dergi sayesinde DSOTM'den haberim olur. 20'nci yılı anısına yazılmış kısa bir yazıdır aslında ama keşfetmenin merağı/heyecanı ve memleketteki yokluk içerisinde kutsal kasemiz olur bu albüm ta ki yıllar sonra Ankara'da Bulgar kopya CD furyasında bulup bir kendime bir de kadim dostum Levent'e alana kadar.
Konsept albüm denen, parçaların tek tek değil de bir bütün olarak dinlendiğinde bir fikri/durumu anlattığı olayın belki de en önemli örneğidir DSOTM (bana göre Sgt. Peppers, Tommy ve dahi The Wall bu kalibrede değildir). Grup elemanlarının fikirlerinin, düşüncelerinin, sağlığı kötüleşmiş olan eski eleman Syd Barrett'e karşı olan hislerinin (ve mahcubiyetlerinin) yansımasıdır albüm. Dünyanın ve toplumun gittiği yolun yol olmadığını anlatmaya çalışır kendince. Tam da burada bir parantez açmak lazım, Floyd herkesin dinleyebileceği/anlayabileceği bir grup değildir. Üyelerinin kibirinden (hatta Waters dışındakiler nispeten varlıklı ailelerden gelir) tutun da yaptıkları progressive/psychedelic müziğin farklı dinamiklerine kadar tüm unsurlar çoğu dinleyiciyi başta iter.
Albüm, ünlü Abbey Road Studios'da efsane ses mühendisi (ve devam eden yıllarda kendi grubunu kurup mükemmel albümler çıkaracak olan) Alan Parsons gözetiminde kaydedilmiştir. Albüm Speak To Me ile açılır ve bu parça aslında tüm albümün kısa bir özetidir. 4. parça Time'dır, başındaki tüm saat seslerini Parsons Londra'da bir antikacıda canlı kaydetmiştir ve sonundaki solo (bana göre) modern müzik tarihinde atılmış en güzel gitar solosudur. B yüzü ilk parça Money'nin temposu aslında rock müzikte neredeyse hiç kullanılmayan 7/4 - 4/4'tür.
Kısaca anlatmak gerekirse albüm bir magnum opus'tur ve zaten geçen on yıllar da bu durumu ıspat eder niteliktedir, şöyle ki DSOTM bugün itibarıyle 45 milyondan fazla satmış, toplamda 744 hafta Billboard vb Top listelerinde kalmış bir başyapıttır. Hatırı sayılan ve sözüne itibar edilen tüm müzik dergi ve yazarlarına göre tüm zamanların en iyi albümlerindendir.
Bu hafta sonu kendinize 1 saat izin verin. Ayaklarınızı uzatın, elinizde en sevdiğiniz içecek ve yanınızda şarkıların sözleri olsun, müziğin sesini biraz daha açın ve albümü baştan sona dinleyin. Bu, albümü halihazırda dinlemiş olanlar için de geçerlidir. 2017 Ekim'inde, 70'lerin Londra'sında 4 genç müzisyenin dünyayı gördüğü pencereden bakın dünyaya ve bir kez daha dinleyin ayın karanlık ama müziğin aydınlık yüzünü..
Odyofil Notu: Bu albümün bugün itibarıyle (Ağustos 2019) Discogs'ta kayıtlı resmi versiyon sayısı 884. Hal böyle olunca birden fazla odyofil versiyonun olması da kaçınılmaz. Kolleksiyonumda şu an 5 farklı versiyonu var ayrıca dinlenmeye değen neredeyse tüm versiyonlarını dinledim, mümkün olduğunca kıyasladım. Öncelikle bilinmesi gereken şey orjinal İngiliz ilk baskının mutlaka alınması gerektiğidir. Diğer versiyonların da zaman içerisinde alınması gereklidir fakat eğer kendinizi odyofil olarak görüyorsanız İngiliz ilk baskı şart.
İlk veya ikinci baskı Japon (Harvest Odeon EOP-80778) en az İngiliz ilk baskı kadar ölümcül. Çoğu odyofil bu versiyonu İngiliz ilk baskıya tercih ediyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus çoğu satıcının ilk ve ikinci baskıyı hataen veya kasten karıştırmasıdır, matrix yanında fiyatlarına bakmak (hem OBI hem de kapak içinde) yeterli olur.
Bazı forumlarda Alman ilk baskının da çok iyi olduğu iddiası var, denemeye fırsatım olmadı, o nokta belirsiz.
1979 Mobile Fidelity baskısı dikkat edilmesi gereken diğer bir versiyon. İlk kez dinlediğimde müziğin beni resmen bir atmosfer gibi sardığını çevrelediğini hissettim, mükemmel.
1978 Japon Pro-Use serisi de (EMLF-97002) odyofiller arasında epey popüler bir versiyondur, ben ilk baskı Japon ile aralarında pek bir fark duyamadım açıkcası..
1981 Mobile Fidelity UHQR (siyah kapak) versiyonu henüz dinleyemediğim, kolleksiyon değeri en yüksek olan versiyondur, bugün itibarıyle en ucuz kopyası 1000 Euro civarında gidiyor ki zaten toplam 5000 tane basılmış olması da fiyatını arttıran diğer bir sebep.
2003 yılında, albümün 30'uncu yılı anısına AcousTech Stüdyolarında odyofil peygamberi Doug Sax ve Kevin Gray tarafından remasteringi yapılan ve basılan versiyonu tertemiz (poster ve kartpostalları ile birlikte) ve beni bekler vaziyette Atina'nın (bana göre) en önemli 2 plakçısından biri olan Zacharias'ta (diğeri de hemen sokağın dibindeki Mr. Vinylios) çok ucuza bulup kucaklayan birisi olarak buna da bakmanızı tavsiye ederim. Yukarıda saydıklarım kadar iyi olmasa da 20-30 Euro'ya bulabileceğiniz ve ses kalitesi her halükarda 2016 Remasterlerinden daha iyi olan bir versiyondur, tavsiye ederim.
Piyasada pek bulunmadığından dolayı kolleksiyon değeri yüksek olmasına rağmen dijital kayıtlardan (güya ünlü The Mastering Lab Stüdyolarında) yeniden masterlenip kısa bir dönem piyasaya sürülmüş olan 2011 Avrupa versiyonu da hem ses kalitesi hem de materyal kalitesi olarak ortalamanın az üstünde, uğraşmaya değmez.
Albümün değişik zamanlarda farklı ülkelerde quad (quadrophonic) versiyonları da basıldı ve bazı açıkgöz satıcılar bu eski teknoloji albümlerin temizleri için küçük bir servet istiyor. Bilmeniz gerekir ki bu versiyonları layıkı ile dinleyebilmek için kendi özel hoparlör sistemlerine veya amfilere ihtiyaç var, dolayısı ile normal sistemlerde dinlendiğinde herhangi bir üstünlüğe/özelliğe sahip değiller.
Piyasada kolaylıkla bulunan, almayanın neredeyse dövüldüğü son remaster 2016 versiyonlar (hem Avrupa hem de Amerika baskıları) ses kalitesi olarak ortalamanın üzerinde, materyal kalitesi son derece iyi fakat muhtemelen ana bantların artık yıpranmış olmasından dolayı orjinalinin canlılığına ve etkisine sahip değil. Fiyat-kalite dengesi göz önünde bulundurulursa sadece başlangıç noktası olarak iyi bir seçim olabilirler.
Kısaca anlatmak gerekirse albüm bir magnum opus'tur ve zaten geçen on yıllar da bu durumu ıspat eder niteliktedir, şöyle ki DSOTM bugün itibarıyle 45 milyondan fazla satmış, toplamda 744 hafta Billboard vb Top listelerinde kalmış bir başyapıttır. Hatırı sayılan ve sözüne itibar edilen tüm müzik dergi ve yazarlarına göre tüm zamanların en iyi albümlerindendir.
Bu hafta sonu kendinize 1 saat izin verin. Ayaklarınızı uzatın, elinizde en sevdiğiniz içecek ve yanınızda şarkıların sözleri olsun, müziğin sesini biraz daha açın ve albümü baştan sona dinleyin. Bu, albümü halihazırda dinlemiş olanlar için de geçerlidir. 2017 Ekim'inde, 70'lerin Londra'sında 4 genç müzisyenin dünyayı gördüğü pencereden bakın dünyaya ve bir kez daha dinleyin ayın karanlık ama müziğin aydınlık yüzünü..
Odyofil Notu: Bu albümün bugün itibarıyle (Ağustos 2019) Discogs'ta kayıtlı resmi versiyon sayısı 884. Hal böyle olunca birden fazla odyofil versiyonun olması da kaçınılmaz. Kolleksiyonumda şu an 5 farklı versiyonu var ayrıca dinlenmeye değen neredeyse tüm versiyonlarını dinledim, mümkün olduğunca kıyasladım. Öncelikle bilinmesi gereken şey orjinal İngiliz ilk baskının mutlaka alınması gerektiğidir. Diğer versiyonların da zaman içerisinde alınması gereklidir fakat eğer kendinizi odyofil olarak görüyorsanız İngiliz ilk baskı şart.
İlk veya ikinci baskı Japon (Harvest Odeon EOP-80778) en az İngiliz ilk baskı kadar ölümcül. Çoğu odyofil bu versiyonu İngiliz ilk baskıya tercih ediyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus çoğu satıcının ilk ve ikinci baskıyı hataen veya kasten karıştırmasıdır, matrix yanında fiyatlarına bakmak (hem OBI hem de kapak içinde) yeterli olur.
Bazı forumlarda Alman ilk baskının da çok iyi olduğu iddiası var, denemeye fırsatım olmadı, o nokta belirsiz.
1979 Mobile Fidelity baskısı dikkat edilmesi gereken diğer bir versiyon. İlk kez dinlediğimde müziğin beni resmen bir atmosfer gibi sardığını çevrelediğini hissettim, mükemmel.
1978 Japon Pro-Use serisi de (EMLF-97002) odyofiller arasında epey popüler bir versiyondur, ben ilk baskı Japon ile aralarında pek bir fark duyamadım açıkcası..
1981 Mobile Fidelity UHQR (siyah kapak) versiyonu henüz dinleyemediğim, kolleksiyon değeri en yüksek olan versiyondur, bugün itibarıyle en ucuz kopyası 1000 Euro civarında gidiyor ki zaten toplam 5000 tane basılmış olması da fiyatını arttıran diğer bir sebep.
2003 yılında, albümün 30'uncu yılı anısına AcousTech Stüdyolarında odyofil peygamberi Doug Sax ve Kevin Gray tarafından remasteringi yapılan ve basılan versiyonu tertemiz (poster ve kartpostalları ile birlikte) ve beni bekler vaziyette Atina'nın (bana göre) en önemli 2 plakçısından biri olan Zacharias'ta (diğeri de hemen sokağın dibindeki Mr. Vinylios) çok ucuza bulup kucaklayan birisi olarak buna da bakmanızı tavsiye ederim. Yukarıda saydıklarım kadar iyi olmasa da 20-30 Euro'ya bulabileceğiniz ve ses kalitesi her halükarda 2016 Remasterlerinden daha iyi olan bir versiyondur, tavsiye ederim.
Piyasada pek bulunmadığından dolayı kolleksiyon değeri yüksek olmasına rağmen dijital kayıtlardan (güya ünlü The Mastering Lab Stüdyolarında) yeniden masterlenip kısa bir dönem piyasaya sürülmüş olan 2011 Avrupa versiyonu da hem ses kalitesi hem de materyal kalitesi olarak ortalamanın az üstünde, uğraşmaya değmez.
Albümün değişik zamanlarda farklı ülkelerde quad (quadrophonic) versiyonları da basıldı ve bazı açıkgöz satıcılar bu eski teknoloji albümlerin temizleri için küçük bir servet istiyor. Bilmeniz gerekir ki bu versiyonları layıkı ile dinleyebilmek için kendi özel hoparlör sistemlerine veya amfilere ihtiyaç var, dolayısı ile normal sistemlerde dinlendiğinde herhangi bir üstünlüğe/özelliğe sahip değiller.
Piyasada kolaylıkla bulunan, almayanın neredeyse dövüldüğü son remaster 2016 versiyonlar (hem Avrupa hem de Amerika baskıları) ses kalitesi olarak ortalamanın üzerinde, materyal kalitesi son derece iyi fakat muhtemelen ana bantların artık yıpranmış olmasından dolayı orjinalinin canlılığına ve etkisine sahip değil. Fiyat-kalite dengesi göz önünde bulundurulursa sadece başlangıç noktası olarak iyi bir seçim olabilirler.
*2017 yılında GAK TV haber portalında yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder