Heavy Metal'ın Beach Boys'u



1970 yılı İngiliz rock müzikseverlerin gurur ve tahakküm yılıdır. O yıl piyasaya çıkan rock albümlerinin müzik tarihini kökünden değiştirdiğini, aynen İstanbul'un fethi gibi bir dönemi kapayıp yeni bir dönemi açtığını söyleyebiliriz. Kısaca bakmak gerekirse, 

Black Sabbath - Black Sabbath ve Paranoid
Ten Years After - Cricklewood Green ve Watt
Jethro Tull - Benefit
King Crimson - In The Wake of Poseidon ve Lizard
Deep Purple - In Rock
Free - Fire and Water
Uriah Heep - Very 'Eavy… Very 'Umble
Led Zeppelin - III

Pek fazla açıklama gerektirmeyen bir listenin aslında çok kısaltılmış versiyonudur, arzu eden internetten bakıp daha da şaşırabilir.

Yukarıdaki listede elimizi yakmayacak tek bir albüm dahi olmasa da bazı gruplandırmalar ile liste kısaltılabilir. LZ III'te akustik ve folk öğelerin kullanıldığını, Ten Years albümlerinde ve Fire and Water'da blues/rock formatında parçaların olduğunu, King Crimson albümlerinde proressive öğelerin dolup taştığını ortaya koyup devam edelim. 

Benefit açıkta mı kaldı? Bir zahmet kalsın. 3 kafadarların (Ben, Levent ve Deniz Soyer kardeşler) çocukluğu ve gençliği Jethro Tull dinleyerek geçti. Özellikle ilk 4 albümleri bize göre ilah albümlerdir ve kimseyi bu konuda konuşturmayız. Yan flüt ve rock müzik alakasız mı? Locomotive Breath'i bir dinleyin, yine konuşalım.

Konuyu daha fazla dağıtmadan gelmek istediğim nokta şu; Black Sabbath, Deep Purple ve Uriah Heep albümleri artık günümüzde heavy rock ya da heavy metal denen alt türün ataları arasında ve başlangıç noktası kabul edilir. 

Hafif siklet üç albüm çıkaran Deep Purple Ian Gillan ve Roger Glover'in gelişi ile ilk efsane albümleri olan (ve Child in Time'ı da barındıran) In Rock'u çıkarır. Sabbath'ın ilk albümü ve hemen arkasına çaktığı Paranoid ortalığı birbirine katarken pek dikkat edilmeyen fakat bana göre çok iyi bir grup olan Uriah Heep'in Very 'Eavy albümü de piyasaya çıkar.

1971 de hafif siklet Salisbury (herkesin bir şekilde bildiği Lady in Black bu albümdedir) ve hemen arkasından bomba gibi Look at Yourself'i çıkaran Heep orjinal kadrosuna ulaşır. Gitarda Mick Box, davulda Lee Kerslake, Yeni Zellandalı efsane bas gitarist Gary Thain, vokalde David Byron ve vokal/gitar/klavyede bir büyücü kadar marifetli Ken Hensley'den oluşan grup 1972 yılında bana göre en güzel albümlerini çıkarır.

Bu albümlerden ilki Easy Livin'i de barındıran Demons and Wizards ve ikincisi de bu yazının konusu olan The Magician's Birthday'dir. Plak şirketinin yoğun baskılarına cevaben ayni yıl içerisinde çıkarmak zorunda kaldıkları bir albüm olsa da yaratıcılıklarının zirvesinde olan grup mükemmel bir albüme daha imza atar. Londra'daki Landsdowne stüdyosunda kaydedilen albüm yer yer sound olarak Sabbath albümlerini aratmayacak kadar serttir.

A1 Sunrise ile açılan albümde birçok farklı unsur vardır. Diğer grupların aksine bas gitar soundu çok belirgin, keyboard/synthesizer soundu ise gitardan daha yoğun ve yüksektir. Kerslake dönemin en iyi davulcularından biridir ve bunu anlamak uzun sürmez. Adını Charles Dickens'ın David Copperfield romanındaki karakterden alan Uriah Heep'in lakabı ise heavy metalin Beach Boys'u dur sebebi de grubun aynen Beach Boys gibi çoklu vokaller yapmasıdır. Gerçekten de vokalist yanında tüm grup üyeleri neredeyse tüm parçalarda geri vokal yapmaktadır. Sunrise'ın nakaratlarındaki tiz çığlıklar davulcu ve klavyeci tarafından yapılmaktadır.

A2 Spider Woman blues formatında yazılmış bir parçadır. Gitarist Box bu parçada slide gitar çalarken ritm gitarlar Hensley tarafından çalınır. Burada Hensley'ye bir parantez açmam gerekiyor. Bana göre grubun kalbi Hensey idi ve onun gidişi grubun silinmesine sebep oldu. 

Vokal yapan, beste ve sözler yazan, klavye ve gerektiğinde en az Box kadar iyi gitar çalan Hensley o dönemde İngiliz müzik piyasasındaki en başarılı ve en yaratıcı müzisyenlerdendir, merak edenler için youtube'da üç buçuk saatlik, ağırlıklı olarak Hensley'nin konuştuğu bir Heep belgeseli var, izleyebilirsiniz. Merağı devam edenlere tavsiyem, Weed ile çıkardığı albümü de dinleyebilirsiniz (ki aşırı derecede ender bulunan bir plaktır, sırf onu bulabilmek için küçücük bir plakçıda saatlerce toz soludum). 

A3 Blind Eye albümdeki akustik gitar ağırlıklı olan parçadır ve bu parçada da gitarlar Box ile Hensley arasında paylaşılır. Albümden çıkan ilk single'dır ve bu da bir Hensley bestesidir.

A4 Echoes in the Dark önceki albümlerine benzer tarzda olan, Byron'ın vokali ile Thain'in bas gitarının öne çıktığı bir parçadır. Hensley'nin abartı synthesizer kullanımı ile çoklu vokaller bu parçada harmanlanır. Dikkatli dinlemenizi tavsiye ederim, gitar solosundaki kaymalar/hatalar kayıttan çıkarılmamıştır.

A yüzünün son parçası bir Heep baladıdır. Grup bu tarz parçaları canlı çalmayı pek sevmese de iddiaya göre plak şirketinin ısrarları üzerine Hensley tarafından yazılmış, kaderin bir cilvesi olarak albümdeki en sevilen parçalardan biri olmuş bu parça piyano/vokal ağırlıklı bir baladdır.

B yüzü benim de milyon defa dinlesem usanmayacağım Sweet Lorriane ile açılır. Hensley'nin bazı zaman synthesizerleri abartılı kullandığından bahsettiğimizde örnek verebileceğimiz ilk parçadır Sweet Lorriane. Eğer daha önce hiç dinlememişseniz parça başladıktan sonra sistemin sesini yükseltmenizi tavsiye ederim,  kayıtta Hensley'nin moog soundu epey yüksektir. Adeta grubun imzası gibi bir parçadır Sweet Lorriane. Gary Thain'in niye efsane bir bas gitarist olduğunu da bu şarkıda kolaylıkla görebilirsiniz.

B2 Tales'in sözleri bana göre müziğinden daha önemlidir, bakmanızı tavsiye ederim. Dönemin rock grupları arasında popüler olan mistisizm sınırlarında gezinen bir parçadır bu.

"  No thought of sleep ever dwells
Upon the wise man's mind
Some task or audience
Stealing every moment of his time
                 -    
Bilge adamın aklında
Uyku düşüncesine yer yok
Yapılması gerekenler veya insanlar
Zamanının her bir anını çalmakta  "


B yüzünün son parçası albümle aynı adı taşır. Parçanın ortasındaki deli saçması happy birthday bölümünden dolayı gıcık olduğum bir parça olmamasına rağmen Heep konserlerinde inadıma illa ki çalınan bir parçadır.

Grup bu albüm ile piyasadaki yerini sağlamlaştırır. Müzik otoritelerine göre önceden sadece bir imaj olan Heep artık karakterini bulmuştur. Koyu, mistik ve ortaçağ öğelerinin ağırlıkta olduğu parçalar Uriah Heep'i dönemin en popüler gruplarından biri yapar.

Bu albümün hemen ardından bir konser albümü çıkaran grup paraya para demeyen diğer tüm İngiliz grupları gibi (Purple, Zeppelin ve Stones ilk başta gelenlerdir) yurt dışına yerleşir ve albüm çalışmalarına Fransa'da devam eder ve iki albüm daha çıkarır. Gary Thain 1975'te evinde ölü bulunur, yapılan otopside eroin overdozundan öldüğü anlaşılır. Çok ciddi bir alkol problemi olan David Byron 1976 yılında gruptan atılır. Bu Byron'dan çok gruba bir darbedir çünkü Byron ve sahne şovu grubu ateşleyen, seyirciyi coşturan bir unsurdur. Böylece Heep'in efsane kadrosu dağılır ve büyü bozulur.

Küçük bir anekdot: Byron gruptan atıldıktan sonra vokalist denemelerine başlayan Uriah Heep David Coverdale ile bir deneme yapar fakat tercihini başka yönde kullanır ve John Lawton gruba alınır. Yıllar sonra Mick Box'a niye Coverdale'i vokalist olarak almadıkları sorulduğunda Box şöyle cevap verir: "David'i (Byron) elinde içki şişesi ile gruptan attık. Coverdale elinde içki şişesi ile kapıdan içeri girince aynı şeyleri tekrar yaşamamak için onu tercih etmedik".  

Uriah Heep hiçbir zaman Zeppelin, Sabbath ya da Purple'ın yakaladığı başarıyı yakalayamadı. Albümleri de dinlendiği zaman kalite olarak onlardan hafif aşağıda olduğu kolayca anlaşılan Heep birçok grup içi sebepten ve yanlış tercihlerden dolayı en tepeye çıkamasa da halen albüm çıkaran, turnelere çıkan bir gruptur.


*2018 yılında GAK TV haber portalında yayınlanmıştır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Issız Adaya Düşsem Vol.2

Rumours